RAFİNE TUZUN ZARARLARI

*Marketler de satılan Rafine Tuzun %97,5′i naCL, Sodyum Klorür. Geri kalan kısmı iyot ve nem alıcı kimyasallar var. E-530, E-533, E-550… En kötüsü de Alüminyum Hidroksit… Rahat serpilmesi için ekleniyor.

*Eğer çocukluğunuzdan beri bu tuzları kullandıysanız Alzheimer hastalığına yakalanma şansınız oldukça yüksek. Bir de rafinasyon işlemi sırasında maruz kaldığı 650 derece sıcaklık var. Bu denli yüksek bir ısı, tuzun (zaten kalmayan) kimyasal yapısını tamamen bozuyor. Rafine tuz, birbirinden ayrılmış kristallerden oluşur ve bu nedenle metabolize olması için vücudunuzun normalin üstünde efor sarfetmesi gerekir. Aşırı rafine tuz aldığınızda hücre içinden su çekilir, hücre buruşur. Sonuç: Yüksek tansiyon, eklem hastalıkları ve daha birçok problem.

*Dünyadaki tuz üretiminin %93 – 94′lük kısmı endüstriye gidiyor. Bu tuz ile soda, yumuşatıcılar, deterjanlar… üretiliyor. Endüstride kullanılmayan %6′lık kısmı ise gıda sektörüne giriyor. İşte modern tıbbın asıl itiraz ettiği tuz, bu tuz. Çünkü bu artık tuz değil, bir mamül… Sonradan iyot ya da talebe göre florür ekleniyor. Doğal olmayan yollarla eklenen iyot kalp çarpıntıları, ritm bozuklukları, konsantrasyon eksikliklerine neden oluyor.

*Vücut, rafine tuzu saldırgan bir zehir olarak algıladığı için tüketilen rafine tuzu kendini korumak amacıyla bir an önce atmak istiyor ve bu nedenle de tüketilen aşırı miktarda tuzun süzülmesi ve atılması, başta böbreklerimiz olmak üzere tüm boşaltım sistemi üzerinde önemli bir yük ve baskı oluşturuyor.

*Vücut her zaman aşırı tuzun kendisine vereceği zararı engellemek için tuzu, izole etmeye çalışır. Bunu yaparken de hücre suyu moleküllerini kullanarak tuzu kaplar ve sodyum kloridi, sodyum ve klorid olarak iyonize ederek nötrleştirir. Ve ne yazık ki bunu yaparken, hücre suyu tamamen kaybolan hücreler de ölmektedir.

*Bu durumda rafine tuz vücudun hiç de ihtiyacı olmayan oldukça asidik ödemler veya doku içinde aşırı su birikimlerine sebep oluyor ki, kadınların en önemli şikâyetlerinden biri olan selülitin temel sebeplerinden biri de bu. Vücut, hafif alkali yapıda sağlıklıdır, asidik ödemlerin vücudumuza bir faydası olmadığı gibi vücudun pH’ını asidik yöne doğru çektikleri için genel sağlığın korunmasını da zorlaştırırlar.

*Vücuttan atılamayan rafine tuz ise, tekrar kristalleşerek direkt olarak eklem ve kemiklerde depolanır ki bu, artrit, gut gibi değişik türdeki romatizmal hastalıklar ile safra kesesi ve böbrek taşı oluşumlarının önemli sebeplerindendir. Tekrar kristalleştirerek saklama çözümü orta ve uzun vadede hastalıklara sebep olacak olsa da, atımını gerçekleştiremediği aşırı miktarda rafine tuzun kendisine vereceği zararı engellemek için vücudun bulabildiği tek çözümdür.

 

 

Coğrafya bilgilerine girmemiş acı gerçek ise şudur:

 

Tuz Gölüne dökülen en büyük akarsu Konya’ nın şehir kanalizasyonudur. . Çumra yönüne verilen kanalizasyon bu doğrultu üzerinden maalesef herhangi bir arıtmaya tabi tutulmadan doğrudan Tuz Gölü’ne akıtılmaktadır. .

Bir milyonu gecen şehir nüfusunun sanayi artıklarını da taşıyan şehir kanalizasyonu bizlere iyotlu ya da iyotsuz tuz olarak geri dönmektedir. .

Bu faciaya dur demek ve tuzun kokmasına fırsat vermemek için her sorumlu vatandaşın üzerine düşen görevi yerine getirmesi gerekmektedir

Yrd. Doç. Dr. MUSTAFA DURAN
PAMUKKALE UNIVERSITESİ

FEN-EDEBIYAT FAK. BIYOLOJI BOL.